erotik shop
Bugun...


Anayasa ve sistem tartışmaları üzerine notlar
Mevcut anayasa, Kürt sorunu, Din-Devlet ilişkileri başta olmak üzere boğuştuğumuz birçok sorunun, derinleşen yaranın kaynağını teşkil etti. Bugün baktığımızda, özellikle 12 Eylül anayasasının, toplumu bir cendereye sokan, toplumun çeşitli kesimlerini ısıran, ötekileştirici bir nitelikte olduğu görülecektir. Tüm rahatsızlıklar var olan maddelerden kaynaklanmaktadır. Anayasada öngörülen ulusalcı, tek-tip yurttaş oluşturma hedefi gözeten, Din''i zayıflatmaya ve Din karşıtlığı temeline konuşlandırılmış, devletçi, jakoben ve katı merkeziyetçi bir yapıyı oluşturup korumayı amaçlayan maddeler ayrıştırıcı ve ötekileştirici nitelikleriyle çeşitli toplum kesimlerini, inanç ve kültürleri sopalayan prangaya vuran bir işlev görmüştür.

facebook-paylas
Tarih: 29-01-2017 00:44
Anayasa ve sistem tartışmaları üzerine notlar
+ -

Müfit Yüksel yazdı...

Türkiye'de anayasalar, sürekli olağanüstü dönemlerde hazırlandı, yürürlüğe kondu. 1924 anayasası 1923 seçimlerinde TBMM'deki bazı muhalif grupların tasfiye edilmesi sonrasında oluşturulmuştu. 1961 ve 1982 anayasaları ise tamamen askeri darbelerin ürünü olarak ortaya çıktı. Açıkçası sivil idare tarafından oluşturulmuş bütün bir anayasa yok. Hatta, 1293/1876 Meşrutiyet anayasası bile büyük oranda, Sultan Abdülazîz'i darbe ile devirip, sonra katleden Serasker Hüseyin Avni Paşa cuntasınca/ekibince hazırlanmıştı.

Türkiye'deki parlamenter sistem, Anayasa ve Yasa yapma yetkisini, parlamentoya/meclise verse bile, ülkedeki defacto durum Kânun-i Esasi/Anayasa yapmayı parlamento için neredeyse imkansız kılmıştır. Ülkemizde Resmi ideoloji kendini teminat altına alıp, sürdürebilme anlamında, Anayasa'nın değiştirilemez maddelerini ihdas ettiği gibi, Tek-Parti devrinden beri gelen partiler ve yapılandırılmış kurumlarla değişim ve dönüşümü parlamento zemininde gayr-i kabil hale getirmektedir. Özellikle 80'li yıllardan itibaren Türk Solunun Kemalizm'e, Kemalist Sola dönüşmesi bunu daha da katmerleştirmiştir. Türkiye'deki parlamenter yapı zaman zaman askeri darbe ve müdahalelerle baskı altına alındığı gibi, oluşturulan yapay siyasal dengeler üzerinden de parlamenter sistemin statükoyu değiştirmesine engel olunmaktadır. Statükoyu ölümüne savunan siyasal partilerin tutumu parlamento içinden böyle bir değişim ve dönüşümün önünü kesmektedir. CHP, devletin, anayasa'nın Din'le/Müslümanlıkla olan sorunlu yapısını çözme yönündeki adımlara engel olduğu gibi, MHP de, Kürt Sorununun barışçı biçimde çözümüne karşı kalın duvar oluşturmaktadır. Nitekim bu katı tutumlar toplumda kutuplaşma ve kamplaşmanın artışına hizmet etmektedir. Bu da, marjinal, katı radikal unsurların farklı toplum kesimlerini nüfuzunu kolaylaştırmaktadır. Tüm bu çerçevede, ülkemizde anayasa ve sistem değişimi tartışmalarında, kamuoyunda, bazı olmazsa olmaz öncelikler oluşturulmasına ilişkin ısrarların bir yarar sağlamayacağı açıktır. Meclis'te kavga, darp ve tahribe kadar gidecek şekilde kavgalarla ülkenin boğazını sıkan, önünü tıkayan statükoda direnç göstermek parlamentonun günümüze değin yasamadaki rolünü yerine getirmeye ilişkin problemlerini ele vermektedir.

Anayasa hazırlıkları ile ilgili arayışlarda yıllarca nelerin yer alması gerektiğine ilişkin anlayış, tartışmaların merkezinde yer almıştır. Neredeyse kimse, nelerin yer almaması gerektiğine dair bir fikir serdetmemektedir. Oysa ki, mevcut anayasanın en çarpıcı yönü, toplumun farklı kesimlerini, farklı etnik grupları rahatsız eden, sıkıntıya sokan, baskı ve tepkilere yol açan maddeleridir. Anayasanın başlangıcını teşkil eden, tek parti dönemi resmi ideolojisine dayanan ilk üç maddesi başta olmak üzere bir kısım maddeleri bu sıkıntılara, toplumsal ve siyasi travmalara yol açmakta ve köklü değişim ihtiyacını belirlemektedir.

Mevcut anayasanın başlangıç maddeleri olarak bilinen ilk dört maddesi bu anlamda kendini ele veren niteliktedir. Üçüncü maddedeki “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.” Ve buna benzer şekilde “Devletin ülkesi ve milleti ile...” başlayan madde ve fıkralar. Anayasanın otoriter devletçi, milleti değil, devleti ve devletluleri ön plana alan niteliğine sürekli yapılan vurgu şeklindedir. Bu tür bir ifadelendirme, ülke ve milletin devlete ait, devletin adeta malı olduğu anlamını taşımaktadır. Ülke ve devletin millete, tüm bir millete ait olduğu vurgusu yerine bu tür otoriter devletçi vurgulamalar Türkiye''de tek-parti döneminden beri süregelen katı devletçi politikaların omurgasını oluşturmaktadır.

Tam da burada, Resmi ideolojinin oluşturduğu engelleyici, mania teşkil eden yapılar yüzünden bütün bir anayasa yapamayan parlamento'nun bu handikabını aşmak için, Başkanlık Sistemi tartışmaları ve bu yönde anayasa değişikliği devreye girmektedir. Asıl itibarıyla, güçlü bir irade odağının oluşup bu değişim ve dönüşümlerin önünü açması hedeflenmektedir. Bu anlamda gerçekten, Türkiye'deki defacto yapı başka bir çıkış yolu da bırakmamaktadır. Başkanlık sisteminde, zamanla aşırı katı otoriter eğilimlerin artıp kronik sorunlar oluşturması, kontrol/denge mekanizmalarının iyice devreden çıkması, federatif eyalet sistemine dönüşmesi gibi geleceğe ilişkin oluşabilecek muhtemel sorunları barındırsa bile başkanlık veya cumhurbaşkanlığı Sistemi bir gereklilik olarak mutlaka önemsenmelidir. Kronik/katı otoriter uygulamalara, Federatif yapıya veya eyalet sistemine endekslenmeden, böyle bir yapıya dönüşmeden, bir başkanlık/cumhurbaşkanlığı sisteminin oluşması ülkenin geleceği açısından gerekli ve ehemmiyet arz etmektedir.

Mevcut anayasa, Kürt sorunu, Din-Devlet ilişkileri başta olmak üzere boğuştuğumuz birçok sorunun, derinleşen yaranın kaynağını teşkil etti. Bugün baktığımızda, özellikle 12 Eylül anayasasının, toplumu bir cendereye sokan, toplumun çeşitli kesimlerini ısıran, ötekileştirici bir nitelikte olduğu görülecektir. Tüm rahatsızlıklar var olan maddelerden kaynaklanmaktadır. Anayasada öngörülen ulusalcı, tek-tip yurttaş oluşturma hedefi gözeten, Din''i zayıflatmaya ve Din karşıtlığı temeline konuşlandırılmış, devletçi, jakoben ve katı merkeziyetçi bir yapıyı oluşturup korumayı amaçlayan maddeler ayrıştırıcı ve ötekileştirici nitelikleriyle çeşitli toplum kesimlerini, inanç ve kültürleri sopalayan prangaya vuran bir işlev görmüştür. Bu da toplum huzur ve barışını torpilleyen, Kürt sorunu gibi sorunların kronikleşemesine zemin teşkil eden sorunlara kaynaklık etmiştir.

Anayasa, milletin değerlerine, ortak, tarih ve inanç örgüsüne, ters düşmeyen, özellikle en temel kimlik olan Müslümanlıkla, kültürel çeşitlilik ve zenginliğiyle kesinlikle barışık/mutabık, zulme götürecek, adaleti hedm edecek baskı ve kısıtlamalara yol açmayan nitelikte olmalıdır. Ayrıca, Kürt sorunu ve Alevilik sorunu gibi sorunlara yol açan, toplumun ana damarını temsil eden kimlikleri baskı altına alan maddelerden arındırılmalıdır. Toplumun tüm kesimlerini, hatta bulunduğumuz bölge ve coğrafyayı, Ortadoğu ve Balkanları kucaklayıcı şekilde kısa ve öz bir metin olarak yapılandırılmalıdır. Sırf bu yüzden yeni anayasa tartışmalarında, muhtevasında nelerin yer alması değil, nelerin yer almaması gerektiği konusu bu tartışmaların merkezinde yer almalıdır.

[ Yeni Şafak ]




Bu haber 1035 defa okunmuştur.

YORUMLAR

Henüz Yorum Eklenmemiştir.Bu Haber'e ilk yorum yapan siz olun.

YORUM YAZ



İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER HABERLER
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
YUKARI