Yıl 1915... 90 bin Osmanlı askeri Sarıkamış’ta donarak şehit olmuş ve Rus ordusu Doğu Anadolu’yu büyük bir hızla işgale başlamıştı. Rus işgalini önlemenin en önemli ve en kestirme yolu ordu saflarında hamidiye alaylarını cepheye sürmekti ve öyle yapıldı.
İlk olarak Cibranlı Halit Bey’in komutasındaki hafif süvari alayı birliği, albay hacı Hamdi Bey’in komutasındaki alayla birlikte ordu saflarında Sarıkamış’ta savaşa katıldı. Halit beyin alayında, Varto Alagöz köyündeki kardeşleri, Kalecik, Kolan, Baskan, Xınzor, Karaköy, Karapınar, Leylek, Karkarut v.b köyler ile Kargapazarı, Bağlu, Azizan, Oğnut gibi Karlıova köylerindeki akrabaları da vardı. Bunların yanında, İnaqlı Zeynel Abdi’nin kardeşi Abdulkadir ve oğlu Abdullah ile damadı Mehmet Xazi, Kersli(Boylu)Ehmê İbo(Ehmê xarzi), Kunavlı(Kayadelen)Efendiyê Reşo, Karaseyitli(Özenç )hacı Devriş’in torunu Mahmudê Ehmê, Derikli(Yedikavak) İsayê Mıho, Mızuranlı(Yayıklı) Ehmê Xelo ve daha nice adları burada zikredilmeyen Varto ve Karlıova köylerinde ki isimsiz mêrxas ve fedakarlık timsali şahıslar yer almaktaydı.
Cibranlı Halit Bey’in alayında yer alan İnaqli Abdulkadir’in bölüğündeki şahısların bir özeliğini, Karlıova ilçesi Ciligöl köyünden onun meslektaşı ve kan kardeşi şêxki aşireti ileri gelenlerinden Şakir Bozan, Karaseyitli Mele Bahaeddin Taş’a şöyle anlatmıştı. “Bunlar çatışmaya giderken veya herhangi bir keşfe gönderilirken, dağlarda öten keklik misali güle oynaya korkusuzca giderlerdi, bu özelliklerinden dolayı bunlara (bölüka kewan) denirdi” demişti. Halit bey, bölüğe takılan bu isimden ötürü alaydaki arkadaşlarına “siz bunlara (bölüka kewan) diyorsunuz, fakat keklikler birbirine bağlı olmayan ve guruplar halinde hareket etmeyen kuşlardır, oysa bu adamlar ölümüne birbirine bağlı ve birlikte hareket eden insanlardır” deyince, alaydakiler “Beyim, bunlar savaşa giderken veya bunlara bir görev verildiği vakit, dağlarda öten keklik misali şarkı, türkü söyleyerek korkusuzca giderler (wan camêran gava di çin şer, mina kewên serê çıya qıbe qıbê wanane u bê tirs di çin) bu nedenle biz bunlara (bölüka kewan) diyoruz” demişlerdi. Gerçektende bunların en önemli meziyeti “birbirlerine çok bağlı ve saygılı olmaları, daima birlik ve beraberlik içinde hareket etmeleriydi” Zira 1973 yılında vefat eden Abdulkadir’in ziyaretine gelenlerin gözlerinden bu sevgi ve bağlılığı okumak mümkündü. Benimde sağlığında şahit olduğum birçok ziyaret esnasında Halit Beyin kardeşi Ahmet Bey “sen Halit Beyden bize hediyesin, seni ziyaret etmek, senin hatırını sormak bizim için bir vazifedir” dediğinde ikisinin de gözleri dolar hüzünlenirlerdi, etrafındakilerin de iç çekerek onlara katıldıklarına çok şahit olmuşumdur.
Mele Bahaeddin bu durumu bizzat Abdulkadir’e sorar. Oda, Halit Beyin çok dindar, bilgili, akıllı ve alayda herkese eşit mesafede olduğunu, fakat herhangi bir olayın çözümü konusunda yanında ve mahiyetinde yüzlerce akrabası olmasına rağmen “Abdulkadir bu sefer de yüzümüzü ak çıkart (ağart) (Ewdulqadir ijar ji ruyên me sipi bike)” dediğini ve kendisinden daima destek beklediğini anlatmıştı. Abdulkadir, Halit Beyin bu güven duygusunu, bölüğünde ki insanların kadirşinaslığına, mertliğine ve cesaretine bağlamıştı. Mele Bahaeddin, Abdulkadir’in bölüğündeki insanlarla ilgili olarak “Bu şahıslar öğle cesaretli ve cengaver insanlardı ki, bir yere hücum ederken korkusuzca ve adeta yüzlerinde ateş püskürerek giderlerdi. Bunlar, bulundukları mevzilerde ya mermileri bitince kalkardı veya bunların kolundan tutup kaldırmadan, onları yerlerinden kaldırmak mümkün değildi” dediğini ve “açıkçası bunlar ölümüne savaşan birer kahramandı” dediğini anlatır.
Sarıkamış cephesindeki savaşla ilgili olarak Abdulkadir’in oğlu 89 yaşındaki Giyasetti (Şevket) ve aynı yaştaki kuzeni Abdulselam Han şöyle bir anekdot aktarırlar. “soğuk ve sisli bir kış günü Halit Bey, Abdulkadir’e etrafı gözetmesi için talimat verir. Oda yukarıda isimlerini zikrettiğim 7 şahısla birlikte keşfe çıkar ve etrafı taramaya başlar. Bulundukları alanda aniden sisin kalkmasıyla kendilerini bir Rus topçu bataryasının önünde bulurlar ve hemen hücuma geçerek topu teslim alırlar. Topu ÊĞIR veya LOŞKE denilen Rus atlarına bağlayarak alaya doğru gelirler, fakat atlar bir türlü gelmek istemez, yönleri Rus alayına çevrilince de dört nalla koştukları görülür, bunu gören Abdulkadir (têrmaşên van kafiran ji, ji bo şer hinkirine) diye espri yapar, fakat en sonunda topu alaya getiriler. Ayni anda başka bir keşif kolundan dönen Halit Beyin kardeşi Mehmet Emin Bey, topu sahiplenir ve ordu mensubu Albay Hacı Hamdi Beye durum böyle lanse edilince de M. Emin Bey yüzbaşılığa terfi ettirilir. Halit Bey konuyu anlayıncaya kadar iş işten geçmiş, fakat birbirlerine olan güven, sevgi, saygı, bağlılık ve dostluluktan ötürü Abdulkadir ve arkadaşlarının gönlünü almasını bilmiş, onlarda Halit Beye inanmışlardı. (İleride bu konuya ayrıca açıklık getireceğim.)
Savaş, Pasinler ovasına doğru hızlı bir şekilde kayar ve burada çok büyük bir mücadele verilir, Halit Beyin bir avuç olan alayı, bu ovada büyük bir destan yazar, fakat güçlü Rus ordusuna karşı tutunamaz ve Hınıs, Varto arasındaki Zoro komuna kadar geri çekilirler. Burada göğüs göğse bir çatışma yaşanır, Halit Beyin atı vurulur ve Halit Bey yere düşer, Rus komutan ve askerleri onun üzerine hücum ederek, esir almak isterler, bunu gören Karkarut (Sazlıca) köyünden Abdurrahmanê mamaşê ve Keko, onları mermi yağmuruna tutar ve Halit Beyi kurtararak gece karanlığından Sêvik köyüne gelirler. Rus ordusu burada iki koldan yürümeye başlar, bir kısmı Varto-Karlıova hattına doğru gelirken, diğer kısmı Xanşeref, Xamurpet üzerinden Bulanık ve Malazgirt’e gidecek ve bir yıl sonra murat vadisinde tekrar Halit Beyin alayı ile karşılaşarak amansız bir savaşa girişeceklerdir.
Cibranlı Halit Beyin alayı, bahar aylarında Karlıova’nın Boran, Ciligöl, Kalecik, Xelifan, Aziza ve Haciya köylerinin yer aldığı bölgede tekrar Rus ordusuyla karşı karşıya gelir. Rus ordusu, Xelifan deresinde çadırlarını kurarken, Halit Bey’in alayı Haciyan sırtlarında bunların hareketliliğini seyreder ve yeni mevziler kazarak konumlarını sağlamlaştırmaya çalışırlar. Burada Abdullah Han’ın oğlu 88 Yaşındaki Sıddik Han, babasıyla ilgili bir anekdotu aktarır. “Babam 1914 yılında Bitlis cezaevinde iken, Rusya Osmanlı devletine karşı savaşa girer ve Bitlis’teki Rus konsolosluğu kapatılır. Daha önce buraya sığınan Motki başkaldırısı lideri Mele Selim cezaevine teslim edilir. Savaş başlayınca Ekim ve Kasım aylarında adli mahkumlar cepheye gönderilince, babam Sarıkamış’a giderek amcası Abdulkadir’in yanında Cibranlı Halit Beyin alayına katılır. Yalnız babam cezaevinden ayrılmadan önce mele Selim, bir avuç toprağa okur ve bir bez parçasının içine koyarak ona verir ve şu temennide bulunur. (Rus askeriyle karşılaştığın yerde bu toprağı aranıza serpiştirin) diyerek babamı sıkı sıkıya tembeller. Fakat babam unutmuş olacak ki ancak Karlıova da ki o molla esnasında iç çamaşırlarını değiştirince toprağı hatırlar. Abdest alarak iki rekat namaz kılar ve mele Selim’in tarif ettiği şekilde toprağı serpiştirir. Bunu gören arkadaşları (Abdullah bizimle Rus askerleri arasına bir duvar çekti) diyerek kendisine takılırlar.” İlahi taktir bu ya birkaç gün sonra hücuma gecen Rus askerleri bu noktaya geldiklerinde bir kovandaki arılar gibi birbirlerine dolanarak tekrar aşağıya doğru inerler ve bir türlü bu noktayı geçmedikleri görülür. Daha sonra Rus askerlerine bu durum sorulduğunda burada sanki bir güç çelikten çember gibi karşılarına çıktığını ve bunu aşmanın mümkün olmadığını belirtmişlerdi. Bugün bu noktada “1914 yılında Rus askerleri bu köye girmedi.” levhası dikilidir. Anlaşılan odur ki buraya ordu güçleri yetiştiği için Rusların burayı geçmeleri mümkün olmamıştır.
Osmanlı ordusu bu cepheyi kontrol altında tutunca, Cıbranlı Halit Beyin alayı zoro komundan Bulanık ve Malazgirt yöresine giden Rus askerlerine karşı takviye birliği olarak bu bölgeye gönderilir. Albay Hacı Hamdi beyin alayı da buradadır. Birlikte çok iyi bir askeri işbirliği sergilerler. Hacı Hamdi bey nerdeyse alaydaki bütün subay ve askerleri artık anneli-babalı tanımaktadır. Giyasettin Han’ın anlattığına göre Murat nehri vadisinde bir keşif kolu esnasında Abdulkadir ve mahiyetindeki o yedi kişi yine bir topçu bataryasıyla karşılaşır ve hemen saldırmak isterler, ancak Abdulkadir’in yeğeni Abdullah buna engel olur “biz daha öncede Sarıkamış ta bir batarya teslim aldık, Mehmet Emin bey terfi etti, şimdi bunu da alalım ki Mıstık mı terfi etsin deyince, Abdulkadir çok kızar ve hemen hücum edip topu almaları emrini verir ve öyle yapılır. Olup bitenleri dürbünle seyreden hacı Hamdi Bey, Halit beye “bu bıyıklı Kadir değil mi?” diye sorar, oda “evet odur, daha öncede Sarıkamış’ta topu alan buydu ancak benim gıyabımda size yanlış bilgi verildi ve siz benim kardeşimi terfi ettirdiniz, şimdi bu hatayı telafi etmenin zamanı geldi” der ve Abdulkadir’e iki terfi birden verilerek yüzbaşılığa terfi ettirilmesi sağlanır. Mehmet Emin Bey bunu gurur meselesi haline getirir ve her ortamda Abdulkadir’e tavır takınır.
1917 yılının ilk aylarında alay buradan İran’a doğru hareket eder ve bir ay kadar“SİMKO AĞA” ya misafir olur, burada bazen ava çıkan alay subaylarına, Ağanın büyük hanımı hacı Hüsne hatunda eşlik eder. Ancak Giyasettin Han, “Hüsne hanım, namazlı niyazlı olan babam Abdulkadir’e olan güveninden ötürü onun yer aldığı av partilerine katılırdı” diye anlattır.
Daha sonra alaya, bulunduğu İran’dan ülkeye dönme talimatı verilir. Halit Bey Abdulkadir’i çağırır ve alayın fazlalığı olan erzak ve giyecek maddelerini bulundukları Mako bölgesindeki fakir halka dağıtma talimatını verir ve oda öyle yapar. Ancak olay, Mehmet Emin beye yanlış aktarılır, oda Abdulkadir’i çağırarak “sen babanın malını ve erzakını mı dağıtıyorsun” diyerek ona hakaret eder, aralarında çok sert tartışma çıkar. Abdulkadir Halit beye giderek zimmetli eşyalarını teslim eder ve alaydan ayrılacağını belirtir. Meseleyi bütün çıplaklığıyla bilen Binbaşı Kasım, “olaya el koymaması ve önlem almaması halinde alayı, İboyê Sincêrin alayı gibi dağıtacağını” kaynı Halit Beye söyler. Halit bey bir araştırma yaparak kardeşi Mehmet Emin beyin boş yere kuruntu yaptığını anlar ve ona bir hafta katıksız hapis cezası vererek bir çadıra hapsettirir. Abdulkadir’e de görevine devam etme talimatını verir.
Daha sonra dönüş yolunda 1917 yılı sonlarında alaydakileri evlerine gönderen Halit Bey Hozat’a giderken Elazığ’da İnaqli Zeynel Abidin ile görüşerek bazı kararlar aldığını bir önceki yazımda belirtmiştim.
Bir asır önce Cibranlı Halit Beyin sergilediği ileri görüşlü, adaletli tutumu ve toplumsal uzlaşmacı yönü karşısında, günümüz liderlerine ve olaylar karşısındaki tutumlarına baktığım vakit, bunların kardeşlerine ve yandaşlarına mal, mülk, makam, mevki ve rant sağlamak için nasıl kılıktan kılığa girdiklerini görünce, rahmetli Halit Bey’in yüz yıldır neden hala aynı tazelikle halk arasında saygıyla anıldığını ve sevildiğini daha iyi anlamak mümkündür.
Abdulbari Han / Fikir Zemini