Ortadoğu’da senaryo bitmez. Bugünlerde Sykes Picot ile çizilen sınırların değişeceğine dair öngörüler yok satıyor. Bahse konu olan özellikle Irak ve Suriye sınırları. Bu ülkelerin bütünlüğünü sağlamak ne kadar zor ise bölmek de o kadar zor. Bunun birincil nedeni iç içe geçmiş; bir yerde çakışan, diğer yerde çatışan, başka bir yerde işbirliğine giden ve çapraz geçişler yapabilen yani sürekli değişkenlik arz eden yerel dinamiklerdir. Buna Türkiye ve İran gibi direngen çevresel faktörleri ekleyin. Ve tabii bölünmenin risklerini yönetme kapasitesini yitiren çekingen uluslararası aktörleri yani caydırıcı uluslararası koşulları da unutmayın.
Epey zamandır bağımsızlık referandumunu dillendiren Irak Kürdistan Bölgesi bir yana bu tartışmaların odağında Suriye’nin kuzeyinde özerklik tesis eden Kürtler var. ABD’nin YPG’yle işbirliğine giderek Rojava’da kendi ayağına yer açtığı Ekim 2014’ten beri Türkiye’nin hakim unsurları Amerikan destekli bir Kürt kuşağının şekillendiğine inanmış durumda. Refleksler de bu korkuya endeksli geliyor.
Peki, ‘baş bölücü’ ABD hakikaten böyle bir rolün takipçisi mi? Amerikan-Kürt ittifakı dönemsel mi yoksa birilerine alarm zilleri çaldırtacak kadar istikrarlı mı?
Bakalım!
ABD’NİN UYARILARI
Türk-Amerikan yüksek geriliminin ürettiği bir sonuç olarak Amerikalılar YPG konusunda frene basmış izlenimi veriyor:
- ABD Dışişleri Sözcüsü Mark Toner: “Kürtlerin (IŞİD’den kurtardıkları) toprakları yerel yetkililere verdiğini görmek istiyoruz.”
- CENTCOM Komutanı General Llyod Austin: “Ülkenin kuzeybatısında (Afrin) YPG unsurları ile Rusların işbirliği yaptığını gördük… YPG’nin, ABD’nin desteklediği Suriyeli muhalifleri hedef aldığına dair deliller var.”
- Pentagon Sözcüsü Peter Cook: “YPG ile Rusların işbirliğinin IŞİD ile mücadelede sahadaki güçlere zarar vermesi halinde bundan endişe duyarız.”
- ABD Dışişleri Sözcüsü John Kirby: “Bana Kürtler için bir çeşit özerkliği destekleyip desteklemediğimizi soruyorsanız yanıt hayır.”
- ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Antony Blinken: “PYD’ye, PKK’yi desteklemeye veya diğer muhalif gruplarla çatışmaya yönelik atacağı adımların büyük sorun yaratacağını çok net bir şekilde söyledik. PYD’den bu konuda sorumlu davranmasını ve DAEŞ ile mücadeleye odaklanmasını bekliyoruz.”
Bu tür açıklamalardan hareketle “ABD, Kürtleri satıyor” ya da “Kürtler için ABD garanti değil” gibi sonuçlar çıkartılabilir mi?
Peşinen söyleyeyim Suriyeli Kürtler bu konuda endişeli değil. Nedeni açık: Amerika Suriye’de oyun kurucu olmak istiyorsa sahada varlık göstermek zorunda, bunu da ancak Kürtlerle yapabiliyor. Kürtlerle işbirliğini bitirmek ABD’nin kısa ve uzun vadeli bölgesel hesaplarına ters. Ancak ABD bunun bedelinin Türkiye olmasını da istemiyor. İşte PYD ve YPG’ye uyarıların arkasında yatan da Türkiye gibi bir müttefiki teskin etme çabası.
ABD’NİN HESABI BİTMEDİ: İKİ PİST VE DAHASI…
Bu uyarılar yapılırken Kürtler sahada 50 kişilik özel birlik bulunduran ABD’ye biri Rimelan’da diğeri Kobani’de olmak üzere iki üs tahsis etmiş durumda. Belki üs ifadesi abartılı kaçabilir. Daha ziyade bunlar Sikorski helikopterleri ve küçük pervaneli uçakların inip kalkabildiği iki pist. Rimelan’daki pisti uzatan da, Kobani’de boş bir araziye pist yapan da kanton yönetimleri. Şimdi Amerikalılar kullanır, ileride de bize lazım olur hesabıyla yapıldı bunlar.
Amerikalılar YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) de yolun ortasında terk edecek değil. Böyle bir adım ABD’yi Suriye’de oyun dışı bırakır. Amerikalıların SDG için biçtiği öncelikli hedef IŞİD’in merkez üssü Rakka’yı düşürmek. Bu plan sürekli rötar yese de geçerliliğini koruyor.
Kürtler IŞİD Rakka’dan atılıncaya kadar Amerikalıların YPG’ye muhtaç olduğunu biliyor. Rakka’dan sonra ortaklığın biteceği de şüpheli. Kürtlerle işbirliği Amerikalılar için bölgesel bir yatırım sayılır. Bu, hem Suriye’nin geleceği şekillenirken Amerikalıları söz sahibi yapıyor, hem Rusya’yı dengeliyor, hem de hikâye ister özerkliğe ister parçalanmaya doğru yol alsın her koşulda ABD’ye denklemde kalma şansı veriyor.
Tabi bu hikâye çok sayıda çelişkiyle birlikte yürüyor: Pentagon yani askeri kanat Fırat’ın doğusunda IŞİD’e karşı Kürtlerle ittifak kurarken Fırat’ın batısında CIA’in bir ara eğitip donattığı gruplar Kürtlerle savaşıyor. Cenevre sürecini ilerletme adına 27 Şubat’ta yürürlüğe giren ateşkese rağmen Afrin çevresi ile Halep’in Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerinde çatışmalar sürüyor. Bir tarafta YPG ve ortakları, diğer tarafta Türk-Suud destekli gruplar.
ABD NEDEN ENDİŞELİ?
ABD’den gelen uyarıların çoğu da işte Fırat’ın batısındaki bu hareketlilikle ilgili. ABD’nin Kürtleri dizginleme çabasının üç nedeni olabilir:
Birincisi: Afrin’deki Kürtler, SDK ile birlikte Menag (Minnig) Hava Üssü’nü ele geçirdikten sonra Azez-Marea koridorunu Türk-Suud destekli gruplara dar etmeye başladı. Türkiye bu gelişmeyi tersine çevirmek için Afrin’i toplarla vurdu. Kürtlere göre IŞİD, 27 Şubat’ta Tel Ebyad’a saldırırken de Türkiye sınırlarından geldi. Türkiye’nin Kürtlere karşı doğrudan ya da vekâleten yürüttüğü bu savaş Amerikalıların da sahadaki hesaplarını etkiliyor.
İkincisi: Amerikalılar Azez-Marea hattı ile Halep’teki hareketliliğin YPG’yi Suriye yönetimi ve Rusya’ya yaklaştırdığını düşünüyor. Yani ABD’liler Fırat’ın doğusundaki değerli ortağını Fırat’ın batısında Ruslara kaptırmak istemiyor.
Üçüncüsü: Aynı Amerika Kürtlerin Fırat’ın batısındaki sözde ‘ılımlı’ grupları hepten çökertmesini istemiyor. Çünkü bu gruplardan bir kısmı ABD açısından Suriye yönetimini köşeye sıkıştırmada hala işlevselliğini koruyor.
Peki, ABD’nin bu uyarılarına Kürt tarafı ne diyor? ABD Kürtlerin Azez’e ilerlemesine göz yumduğu halde neden çark etti?
HERKESİN BİR HESABI VAR
Ortadoğu çelişkiler yumağı. Burada akşamın hesabı sabaha, sabahın hesabı akşama uymuyor.
Özetle herkesin bir hesabı var:
- ABD Türkiye ile ittifak ilişkilerini fazla örselemeden Kürtler üzerinden bölgeye nüfuz etmek, Suriye’nin geleceğine parantez açmak, Suriye yönetimi üzerinde baskı mekanizması oluşturmak ve tabi Rusya’yı dengelemek istiyor.
- Suriye yönetimi, silahlı isyan sürecini besleyen Türkiye’ye yanıt olarak Kürt kartını görüyor. Şam açısından Ankara, Rojava özerk yapılanmasını düşman bellediği sürece Kürtlerin bölgeyi kontrol etmesi sorun değil. Şam Rojava’nın ne denli kırılgan hatlar üzerinde oturduğunu çok iyi biliyor. Bu kırılganlıklar sayesinde Kürtlerin itaatini sağlayacağını düşünüyor. Ama bunun için Kürtlerin Amerikalılarla iştigalinin daha ileri gitmemesi gerekiyor.
- Rusya’nın hesabı Suriye’ninkinden ayrı değil.
- Ya Kürtlerin hesabı?
Kürtler fiili özerkliği yarına aktarmak için bütün seçeneklere açık; barışsa barış, savaşsa savaş, işbirliği ise işbirliği.
Tam da Kürt hesabı derken bu noktada bir parantez açmak istiyorum. Hani Türkiye’nin tampon bölge olsun diye diline pelesenk ettiği Azez-Marea hattı yok mu, işte bu bölgede Kürtler alttan alta demokratik özerkliğin temelini atmaya çalışıyor. YPG liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’nin Minnig (Menag) Hava Üssü ve çevresindeki köyleri ele geçirmesine öfkelenen Türkiye’nin top atışlarına ve ABD’nin ‘çekilin’ uyarılarına rağmen!
Kilis sınırı ile Halep arasında Azez, Cerablus, Menbic, El Bab, Tel Rıfat ve Marea gibi yerleri içine alan bölgeyi Kürtler “Şehba” diye anıyor. Halep’in güneyinde Sefira bölgesindeki Kürt yerleşimleri Tel Aran ve Tel Hasıl’ı da buraya dahil ediyorlar.
Kürt kaynaklara göre Türkiye'nin kırmızı çizgilerle YPG'yi engellemeye çalıştığı bu bölgede Kürt, Arap, Türkmen, Ermeni ve Çerkeslerin katılımıyla Şehba Rûsipiler (İhtiyarlar Heyeti) Kurucu Meclisi oluşturuldu. Meclis ilk kongresini 28 Ocak’ta Afrin’de yaptı. TEV-DEM’in organize ettiği kongreye 150’si delege yaklaşık 300 kişi katıldı. PYD, kanton yöneticileri ve Cenevre konferansına alternatif bir cephe olarak oluşturulan Suriye Demokratik Meclisi temsilcilerinin de katıldığı toplantıda 49 kişilik Şehba Yürütme Kurulu oluşturuldu. Askeri alanda Demokratik Suriye Güçleri ve siyasi alanda Demokratik Suriye Meclisi’nin Şehba bölgesinin yegâne temsilcisi olduğu ilan edildi.
Afrin’den yürütülen bu örgütlenme, IŞİD’in temizlenmesi sonrası Tel Ebyad’da Arap, Kürt ve Türkmenlerin katılımıyla oluşturulan meclisi andırıyor. Yani Şehba meclis, Ankara’nın yüksek hassasiyet gösterdiği bu bölgede de ‘demokratik özerklik’ modeline doğru bir ön hazırlık. Bu bölgede Cerablus, Menbic ve El Bab IŞİD’in, Azez ise Türkiye destekli grupların elinde. Haliyle meclis Türkiye destekli gruplar ile IŞİD’i ‘temizlenmesi gereken’ unsurlar olarak görüyor. Türkiye’nin kararlılığı sürerken bu projenin yürümesi kolay değil. Bu kararlılık Türk-Suud destekli örgütlerin Kürt bölgelerine karşı yürüttüğü savaşta da kendini gösteriyor. Günlerdir Nusra Cephesi, Ahrar el Şam, Şam Cephesi, Nurettin Zengin Taburları, Sultan Murat Tugayı, Sultan Fatih Taburları, Festakim Kema Ümirte Taburları, Tugay 13, Fevc el Ula, Tabur 116 ve Ebu Amara Taburları’ndan oluşan güçler Şeyh Maksud ile Eşrefiye’ye saldırıyor. Nusra dışında bu örgütler aynı zamanda Cenevre’de Esad yönetiminin karşısına oturtulmak istenen gruplar. Herkes ateşkesi fırsat bilip ateş gücüyle alan büyütmenin peşinde. Kürtlere göre bu gruplar demokratik özerklik projesinin önünde engel.
Onlara göre Kürtler rejimin yıkılmasının önünde engel.
Rejime göre Türk-Suud destekli gruplara karşı Kürtler “ehven-i şer”.
ABD’ye göre Kürtler IŞİD’e karşı en etkili aktör.
Evet, harbiden herkesin bir hesabı var. Hesap içinde hesap, oyun içinde oyun.
{ Fehim Taştekin - Radikal }