Bu köşeyi izleyenlerin bildiği gibi, Venezuela’daki gelişmeler üzerine öteden beri yazıyorum. Bu, CIA direktörü Michael Pompeo’nun Aspen Güvenlik Forumu’nda Venezuela’da iktidarı devirmek için çalıştıklarını itiraf etmesinden bu yana iki hafta içinde yayımlanan dördüncü yazım oluyor. İlkini, ABD’nin sadece Venezuela’ya değil, ayrıca tüm Latin Amerika’ya da siyasi ve askeri müdahalelerini meşru kılan Monroe Doktrini ’ne hasretmiştim. “21. Yüzyıl Monroizm’i” başlıklı bu yazımda doktrinin “Big Stick” dâhil tüm sürümlerini eleştirmiştim. Ama Amerikan emperyalizmi eleştirilirken, Latin Amerika’da “mağdur” edilen iktidarların demokratik olmayan girişimlerine otomatik olarak destek verilmemesi gerektiğinin de altını çizmiştim. (http://www.serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/21-yuzyil-monroizmi-808046)
Bu, öncelikle, demokratların ilkeli ve tutarlı davranmalarının bir gereği. Washington’un başka ülkelerdeki iktidarları askeri ya da SSCB’nin yıkılmasından sonra sıkça rastlanıldığı gibi, “beyaz eldivenli” denilen darbelerle (golpe de guante blanco) devirmesi nasıl milli iradenin o ülkelerde devre dışı bırakılması demekse, devrilmek istenen iktidarların varsa anti demokratik uygulamaları da pekâlâ aynı anlama gelebilir. Örneğin Venezuela’da Bolívar Devrimi’nin mimarı Hugo Chávez’in zamansız ölümünden sonra yerine geçen Nicolás Maduro’nun, muhalefet cephesi Demokratik Birlik Divanı MUD’un (Mesa de la Unidad Democrática) yüzde 56 oyla Meclis’te üçte iki çoğunluğa (112/167) ulaştığı 2015 genel seçimlerinden sonra yaptıkları tam da böyle bir şey.
Maduro, Venezuela gibi başkanlık sistemiyle yönetilen bir ülkede Devlet Başkanı’na karşı “güvensizlik” olarak nitelenebilecek, en azından yürütme ile yasamayı uzlaşmaya zorlayacak bu sonuçları milli iradenin ifadesi değil, seçim darbesi (golpe electoral) olarak ilan etmişti. Daha o zaman Ulusal Meclis’i, dolayısıyla halkın çoğunluğunu devre dışı bırakmak üzere kollarını sıvamıştı. “Bizler bu durumu değiştireceğiz ve Sağ’a seçim darbesini konsolide etme izni vermeyeceğiz” diyerek ortaya attığı “Komünal Parlamento” girişimini milli iradeye karşı bir adım olduğu için eleştirmiştim. “ABD Venezuela rejimini devirmek istiyor, muhalefet de öyle, o zaman biz de yitirdiğimiz seçimin sonuçlarını tanımayız” demek, böyle diyenleri antiemperyalist oldukları için desteklemek evrensel demokrasi ilkeleriyle bağdaşır mı?
Ulusal Kurucu Meclis ANC (Asamblea Nacional Constituyente) girişiminin özünde 2015 seçimlerinde muhalefetin eline geçen ve üçte iki çoğunlukla anayasada değişiklik yapma gücüne ulaşan Meclis’i “By-Pass” etme düşüncesine dayandığını iki yıldır yazıp çiziyorum. Bu konuyu en son “Chavist rejim bindiği dalı mı kesiyor?” başlıklı yazımda etraflıca ele aldım. Bu soruyu yöneltmemin nedeni, 30 Temmuz’da 545 üyesi belirlenen ama muhalefet boykot ettiği için katılımın çok düşük kaldığı ANC seçimlerine ve aslında bir tür “Paralel Meclis” oluşturulmasına Devlet Başsavcısı Luisa Ortega dahil birçok Chavistin, Chávez’in projesinden sapma olduğu gerekçesiyle karşı çıkmasıydı. Çünkü Hugo Chávez öncelikle seçimler ve çeşitli konularda düzenlenen referandumlarla halkın taleplerini göz önüne alan katılımcı demokrasiden yanaydı. (http://www.serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/chavist-rejim-bindigi-dali-mi-kesiyor-808732)
Maduro’nun ANC girişimiyle yaptığının, temsil ettiğini öne sürdüğü Chavizm’den bir sapma olduğunu “Maduro ve Latin Amerika Solu” başlıklı geçen yazımda etraflıca aktardım. Özetle hatırlatmam gerekirse, sandıkla gelen bir devrimin sandıkla sona erebileceği fikrinin Küba’nın bugün Latin Amerika’da tek temsilcisi olduğu devrimci Sol’un kolay kabul edeceği bir fikir olmadığını, Küba’nın adamı olduğu iddia edilegelen Maduro’nun bugünkü siyasi duruşunun (Madurismo) da Castrizm ’in bir uzantısı olarak değerlendirilebileceğini vurguladım. (http://www.serbestiyet.com/yazarlar/akin-ozcer/maduro-ve-latin-amerika-solunun-hastaligi-809487)
A Haber’in analizi ne diyor?
A Haber’in defalarca göstererek gözümüze soktuğu konuyla ilgili görüntülü haber analizini (http://www.ahaber.com.tr/webtv/dunya) öncelikle üzerinde yeterli çalışma yapılmadan hazırlanmış son derece özensiz, ayrıca kanalın temsil ettiği siyasi eğilim bakımından da sakıncalı buldum. Oysa konuyla ilgili ilk yazımdan bu yana defalarca dile getirdiğim gibi, Amerikan emperyalizmi eleştirilirken, Maduro yönetiminin demokrasiden bariz sapmasının da görmezden gelinmemesi gerekiyordu.
Ne var ki bu haber analiz, tam aksine ABD’nin Venezuela’ya müdahalesinin Türkiye’ye yaptığının aynı olduğu fikrini, iki ülke arasındaki büyük farkları göz ardı etme pahasına izleyicinin zihnine adeta şırınga ediyor. Hatta bu fikri güçlendirmek için Paramacay’ da meydana gelen ve hiçbir yönüyle 15 Temmuz’la karşılaştırılamayacak son saldırı ya da kalkışmayı da gereğinden fazla büyütüyor. Bu abartıyı aslında bazı kanalların haberi takdim şeklinden fark ettiğim için geçen yazımın sonuna bu olayın ciddi bir kalkışma veya askeri darbe girişimi olmadığına ilişkin bir not da düşmüştüm. Ama korktuğum başıma geldi ve bu konuda eleştiri hakkım da doğmuş oldu.
Özet olarak belirtmem gerekirse, söz konusu haber analizin özellikle 11 Nisan 2002’de Latin Amerika’nın ilk beyaz eldivenli darbesi olarak tarihe geçen kalkışmadan sonraki bölümü tek kelimeyle bir facia. Bir kere son yazılarımda aktardığım somut bilgilerden yoksun. İzleyiciye Venezuela’da halkın çoğunluğunun desteklediği bir iktidar ve ABD ve Batı’nın desteğiyle hareket eden “gayri milli” bir muhalefet olduğu imajı veriliyor. Bunun arkasındaki düşünceyi anlayabiliyorum ama doğru olmadığını da söylemek durumundayım. Çünkü Venezuela halkının yüzde 56’sı 2015 genel seçimlerinde muhalefete oy vermiş, resmi verilere göre yüzde 58.6sı da muhalefetin boykot ettiği 30 Temmuz’daki Kurucu Meclis seçimlerine katılmamış. Dolayısıyla bugün sadece genel seçim değil, başkanlık seçimleri de yapılacak olsa sandıktan muhalefetin çıkma olasılığı oldukça yüksek.
Haber analizdeki ikinci bariz yanlış, Maduro’nun muhalefet cephesinin çoğunlukta olduğu Meclis’le birlikte çalışmak istediğine ama iyi anlayabildiysem düzenlenen bir yargı darbesiyle bunun engellediğine ilişkin olarak verilen üstün körü ve özünde yanlış bilgiler. Yanlış çünkü Nicolás Maduro’nun 7 Aralık 2015’ten bu yana medyaya yaptığı açıklamalar bile bu bilgileri yalanlıyor.
Haber analiz ayrıca ülkenin tüm ekonomik sorunlarının ABD’nin emperyalist emellerinden kaynaklandığı gibi doğruluk payı bulunan ama özünde yanlış bilgiler aktarıyor. Dünyanın 5. büyük petrol üreticisi bir ülkede -küresel düzeyde fiyatlar düşmüş olsa da- yıl sonu enflasyon beklentisinin yüzde 720 dolaylarına gelmesinde (bundan nedense söz edilmiyor) iktidarın hiç mi yanlışı olmadı acaba? Konu çok değil biraz araştırılsa, petrol fiyatları yüksekken Başkan Chávez’in Küba’ya ve dost ülkelere sudan ucuz petrol sattığı, devletleştirilen petrol şirketinin (PVDSA) 2010’dan sonra krize girdiği, ülkede çoklu kur uygulaması gibi arkaik bir sistem bulunduğu vs. gibi özet olarak ekonominin çok kötü yönetildiğine ilişkin kapsamlı bilgilere ulaşmak mümkün.
Bu köşeden Batı medyasının Erdoğan’ın sırtından Türkiye ile ilgili dezenformasyonunu her vesileyle eleştirdim, eleştiriyorum. Aynı mantık çizgisinden hareketle, Venezuela’da halk desteğinden giderek yoksun kaldığı anlaşılan bir rejimi, sırf ABD devirmek istiyor diye yanlış bilgilendirme de yapılmak suretiyle desteklemenin ne doğru ne de Türkiye’ye yararlı olduğu kanısındayım. Askeri veya beyaz eldivenli bir darbe girişimine maruz kalırsa Venezuela’nın yanında yer almak elbette demokrasinin gereğidir. Ama aynı gerekçeyle Maduro yönetiminin anti-demokratik uygulamalarının da karşısında yer almak durumundayız.
Venezuela ile Türkiye ve özellikle iktidarları arasında paralellik kurmanın büyük bir sakıncası var aslında. O da Maduro ile Erdoğan arasında diktatörlük üzerinden paralellik kurma çabası içindeki Batı medyasının ekmeğine yağ sürmek. Bu paralelliği kurma çabasının bilebildiğim kadarıyla en azından beş yıllık bir geçmişi var. O bakımdan asıl yapılması gereken, Maduro yönetiminin tüm anti-demokratik uygulamalarını gerekçeleriyle birlikte eleştirmek olmalı, söz konusu haber analizdeki gibi rejimin bir anlamda güzellemesini yapmak değil.
Akın Özçer - serbestiyet.com