1 Kasım seçim sonuçlarından sonra yapılacak değerlendirme özeleştiri şeklinde olmalıdır. Hz. Adem neden olduğu hatadan sonra şöyle dua etmişti: "Allah'ım biz nefsimize zulmettik, bizi affet."(Aziz Kur'an) Sosyal olayların nedenini dışarıda arayan zihin dinin bu konudaki anlayışına da sosyolojinin genel ilkelerine de aykırıdır. Seçim bittikten sonra her siyasal parti aldığı sonucu kendi hatalarına bağlamalı. Sonuç verici öz eleştiri de buradan başlar çünkü.
Seçim yeni bir iktidar yapılanması oluşturacaktır kuşkusuz. Bu noktada en önemli tavır aydınlar tarafından geliştirilecektir. Aydınlar iktidarla birebir eklenmemeli, eleştirel bir konumda bulunmalıdır. Aydının görevi, uyarmak, yol göstermek, alternatif sunmak, toplumun sorunlarını siyasete taşımak ve eleştirmektir.
Çeşitli partilere mensup kişiler tarafından yapılan uçuk seçim tahminleri sadece Türkiye sosyolojisini okuyamamaktan kaynaklanmıyor, aynı zamanda içinde bulunduğu siyasal kampın hatalarını görmeyi de engelliyor.
Seçim bitti, Ak Parti ezici bir oy farkıyla iktidar oldu. Sonuçlara ilişkin hiçbir tahmin yapmadım. Sosyolojik tahlilim şu idi: "Seçim sonuçlarını Dindar- Sünni-Muhafazakar siyasal aklın "güvenlik" ve "istikrar" parametreleri belirleyecektir” demiştim öyle oldu.
Seçim sonucuna ilişkin Türkiye sosyolojisini okumaktan çok ideolojik ezberlerinin etkisinde kalan, seçimin sadece kendi cemaat ve parti lokallerinde yapılacağını zanneden ve Türkiye seçmenini bir ev toplantısında bir araya gelen ve ayni ideolojik kampın elemanları olan kitleden ibaret zannedenler bir yanılgı içindedirler.Türkiye sosyolojisinin biraz doğru okuyanlar bilirler ki, seçmen kitlesinin ana gövdesini Sünni muhafazakar dindarlar oluşturur. Sünni muhafazakar dindar seçmenin siyasal algısını iki kavram oluşturur: İstikrar ve güvenlik.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçim akşamı yaptığı konuşma son derece yapıcıydı. Ancak şu var ki, yıllardır muhalefette bulunan bir parti için seçim sonuçları kabul edilebilir değildir. Seçim öncesi çizdiği olumsuz tablo doğru ise seçmen kendisine güvenmemiştir. Ya da üzerine muhalefetini kurduğu eleştirel konularda haklı değildir. Doğrusu CHP etkili ve inandırıcı bir muhalefet yapamamıştır.
Kemal Kılıçdaroğlu: "Türkiye'ye demokrasiyi getiren parti CHP'dir " dedi. Buna hiç mi hiç katılmıyorum. Türkiye'ye demokrasi daha çok dünya konjonktüründeki gelişmeler üzerine CHP'ne rağmen gelmiştir. Açık olarak görünen şu ki, CHP, seçimde başarısız olmuştur.
Seçim sonuçları Türk milliyetçiliği için trajik bir sonuç doğurmuştur. Devlet Bahçeli seçim sonuçlarına ilişkin bir açıklama yaptı. Kusura bakmasın ama, seçimin verdiği mesajı hiç mi hiç anlamamış. Bu kadar sosyolojiden yoksun bir açıklama olamazdı. Kendisi dışındaki herkesi biraz da ahlaki seviyesi bir hayli sorunlu bir dille eleştiren Bahçeli, kendini eleştirmeyi ıskalıyor. Bahçeli milliyetçi atıl aklın en önemli figürüdür. İlginç "Allah bizi imandan ayırmasın" der Müslümanlar, O ise "Allah bizi son nefesimize kadar Türklüğe hizmet şuurundan ayırmasın" diyor. Devlet Bahçeli maalesef öfkesi aklını ve vicdanını örtmüş, mutsuz ve umutsuz, sadece karşısındakini sorumlu tutan ve asla kendini sorgulamayan bir lider profili çiziyor.
Halkın büyük çoğunluğunun Türk olduğu bir ülkede Türk milliyetçiliği yapan bir parti, nüfusun daha az bir bölümünü temsil eden Kürt milliyetçiliğinin gerisinde kalmıştır. Milliyetçi akıl bunu sorgulayabilecek mi?" MHP'li arkadaşları sürekli uyarıyordum. O kadar militanlardı ki, gerçekleri görmekte zorlanıyorlardı. Yine söylüyorum .MHP siyaset üretmiyor. Duygusal -tepkisel davranıyor
HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde aldığı oy gerçekten Türkiye siyaseti için önemli bir veriydi. Merak edilen bu oy oranını koruyup koruyamayacağıydı. Bu arada HDP’nin aldığı oy oranında PKK’nın etkisinin ne olduğu konusudur. Bu noktada PKK HDP'nin büyümesine engel oldu" yorumunun üzerinde düşünmek gerekir. PKK ile HDP arasındaki ilişkiyi, HDP’nin bundan sonra izleyeceği siyaseti, yeniden gözden geçirmekte fayda var. HDP’de tıpkı MHP gibi hala seçim sonucunu kendi dışında arıyor. Kuşkusuz bu siyasal açıdan sağlıksız bakıştır.
CHP den HDP'ye oy kaydığı analizi bir şehir efsanesidir. Doğrusu Ak Parti'den HDP'ye kayan muhafazakar-dindar seçmenin bir bölümünün Ak Partiye geri dönmesidir.
1 Kasım seçimlerinde HDP’in oy kaybetmesinde rol oynayan faktörleri şöyle sıralayabiliriz:
1- Barış sürecini sürdüren Ak Partiyi kategorik olarak dışladı.
2-HDP'nin seçim başarısını, muhafazakar dindar Kürtleri görmezden gelerek solun zaferi olarak niteledi.
3- Toplumun hoş karşılamadığı marjinal toplum kesimlerini çok öne çıkardı.
4- Sadece devlet baskısına yoğunlaştı,PKK katliamlarını görmezden geldi.
5- Dindar muhafazakar Kürtlerin hoşlanmadığı radikal ve marjinal Türk soluyla ve Alevilerle ittifaka yöneldi.
6- Muhalefeti "saray eleştirisi" gibi içeriksiz ve toplumda fazla bir karşılığı olmayan düzlemde yürüttü.
Eğer HDP kendisini değil, Erdoğan'ı suçlamaya devam ederse bir yere varamaz. Siyasetteki başarınız neye karşı olduğunuzla değil,neye taraf olduğunuzla bağlantılıdır. HDP seçim yenilgisini kendi dışına transfer etmemeli. HDP, seçimden sonra bir söylem krizine girmiştir. Bu krizden süratle çıkmalıdır.
Siyaset sadece ideoloji ile yapılmıyor. Kuşkusuz siyasal söylem önemlidir. Ama sürgit bir siyasal hareketi taşıyamaz. Ben HDP'nin 7 Haziran seçimlerinde maksimum oy aldığını düşünüyordum. Geçen beş aylık sürede HDP aldığı desteğin bir bölümünü siyasetsizlik nedeniyle kaybetti. Kızmadan, kırmadan, dökmeden, öz eleştiri yapmak gerekir.
Kürt milliyetçiler tarafından çeşitli ideolojilerin Kürtleri kullanarak siyaset yaptığı eleştirileri var. “Kemalistler, solcular, İslamcılar, Aleviler kendilerini HDP veya Kürtlerin sırtından siyasete tutunmak istiyor “ sorunu kadar, “HDP kimin sırtından siyaset yapıyor?” sorunu da tartışılmalıdır.
Aslına bakılırsa seçim öncesi en etkili muhalefeti Cemaat yaptı. Cemaatin tezlerini toplumun ne kadar benimsediği de seçim de test edildi. Öyle görülüyor ki, toplum Cemaat-iktidar kavgasında ,cemaati haksız buldu.Cemaat hala sorunu kendi dışında arıyor. Doğru soru "ben nerede hata yaptım" sorusudur. Cemaat aklı bu eleştiriyi yapabilir mi, hiç sanmıyorum. Cemaatin yapacağı en önemli şey, sürdürdüğü yıkıcı siyaset hakkında eleştirel bir tavır takınmasıdır. Şurası unutulmamalıdır ki, Cemaat sempatizanları toplumun saygısını Sözcü Gazetesi okumaya başladıklarında kaybetti.
Seçim sonuçları şunu açıkça göstermiştir ki, Cemaatin siyaseti yönlendirecek bir gücü yoktur. Cemaatin siyasal aklı çökmüştür. Cemaat sadece iktidarla olan savaşını kaybetmedi; toplumla ilgili sempatisini de tamamen yitirdi
Kemalistler, solcular, Kürt milliyetçileri ve sosyal demokratlar ile Cemaat arasındaki birliktelik hiç kuşkusuz erdemli bir birliktelik değildir. Kemalistlerin Cemaat paylaşımları yapmaları ise sadece komik değil aynı zamanda sorunlu da; bu birliktelik haksızlığa karşı dayanışma içinde olmakla açıklanabilecek masum bir olay değil. Öyle görülüyor ki, sahip oldukları siyasal anlayış ile tek başına Erdoğan ile mücadele edemeyeceklerini gösteriyor bu durum. Milliyetçi -laik Kemalistler Ak Parti karşısında büyük sarsıntı içinde. Yıllardır eleştirdikleri Cemaate,bir ümit olarak yaslanmaları bu yüzden.
Cemaatin oluşturmaya çalıştığı cephe, hak, adalet demokrasi üzerinden değil Erdoğan karşıtlığı üzerinden hareket ediyor. Cemaatin arkasında durup ona destek verenlerin unutmaması gereken, İlk ortağını terk eden sonrakileri daha kolay terk edeceği gerçeğidir. Cemaat pragmatisttir, evrensel ve değişmez değerleri ve kuralları yoktur. Kendi çıkarı için dün mücadele ettikleriyle bugün ortaklık kurabilir. Toplumun derin bir kuşkuya düştüğü konu, Cemaat kime karşı takiyye yaptığıydı. Kemalistler mi, liberaller mi,solculara mı yoksa dindarlara mı?
Cemaatin yürüttüğü mücadelede yanlış kalması da önemli bir sonuç olarak ortaya çıktı. Cemaat kudretli dönemlerinde mazlumların sorunlarını dert edinmediler; böylece, zayıf düştükleri dönemde kendilerine yardım etmesi muhtemel bütün toplum kesimlerine sırtını döndüler, onları küstürdüler.
Galiba iktidar cemaat mücadelesinden dindar ahali Cemaatin mazlum kategorisinde olduğuna inanmıyor. Çünkü dindar ahalinin Cemaate değdiği noktalarda yaşadığı tecrübeler sessiz kalmalarını sağlıyor. Dindarların büyük bölümü cemaatin başına geleni hak ettiklerini düşünüyor. Cemaat kültürünün analitik düşünce tarzı önündeki en büyük engel olduğunu kabul etmek gerekir. Rüya, ilham ve sezgiyi yanılmaz bilgi kaynağı kabul eden Cemaat kültüründen aklı kullanmayı beklemek hayal gibi bir şey.
Koza ipek operasyonunu eleştiren cemaat aklı, ne oluyor? diye tepki gösteriyor. Zihinsel şaşkınlığın arkasında olan şey şu: Bütün hesaplarını devleti ele geçirmek üzere yapan Cemaatin devlet tarafından ele geçirilmesi. Eleştirdikleri hukuksuzluklara gelince, geçmişte Balyoz, Ergenekon, Şike gibi davalarda yaptıklarının bedelini ödüyorlar. Hiç kuşkunuz olmasın benim tanık olduklarım Cemaatin kendinden olmayanlara karşı yürüttükleri propaganda ve yargıyı kullanarak yaptıkları devletin yaptığını savundukları baskıya rahmet okutur. Toplum cemaatin iktidara karşı şikâyetlerini de dikkate almadı.
Ak Partiye karşı yürütülen muhalefetin bir tarafı da Kemalist ulusalcılıktır. Kemalizm bütün ilerici retoriğine karşın muhafazakar bir ideolojidir. Muhafazakarlığın en belirgin özelliği geçmişe dönük düşünmesi ve ona özlem duymasıdır. Kemalistlerin yücelttiği ve sık sık atıf yaptığı bir tür Asr-ı saaadet özlemi olan Tek Parti dönemi, dindarların asla hatırlamak istemedikleri yokluk, yoksulluk ve baskı dönemleridir.
Kemalizm’e mistik boyutlu sevginin ne yazık ki, tasavvufa dayanan bir yönü var. Horasan mutasavvıfları tarafından eski Türk kültürüyle telif edilen ve hermetik inançların da derinden etkilediği tasavvuf anlayışında geçmişte yaşayanlar kült haline getirilir ve mezarları istek yapmak ,dua etmek için seçilir. Hiç kuşku yok Anıtkabir de böyle bir anlayışın ürünüdür. Bu anlamda Kemalistler mürşit olarak ilmin değil hermetik kültürün yapı bozumuna uğrattığı ve İslam’ı başka bir şeye dönüştüren anlayışın temsilcileridir. Bu haliyle Anıtkabir herhangi bir Anadolu kasabasındaki yatırdan çok daha fazla bir şey ifade etmemektedir.
Seçim sonuçlarını değerlendirirken hiç kuşkum yok Kemalist ulusalcı-muhafazakar akıl halkın eğitimsizliğinden temellendirme yapacak. Bu temellendirme bilimsel ve ahlaki değildir. Son derece seçkinci-anti demokratik ve elitist bir anlayıştır bu. Kemalistler toplumla sağlıklı iletişim kuracak bir dili hala kurabilmiş değildir. Bunun sebebi halk değil, vasayetçi, elitist ve halkı küçümseyen siyasal bakıştır.
Ben Türkiye gibi açık demokratik toplumlarda demokratik ve entelektüel düşünceyi önemserim. Demokratik mücadelenin meşru olduğu yerde silahlı bir gücün varlığını asla ve hiçbir şartla kabul edemem. Silahlı bir örgütün yaptığı katliamlara sessiz kalamam onu siyasetin bir parçası olarak tanımlamam. Benim siyasi anlayışın "sivil itaatsizlik" üzerine kurulu muhalefettir. Gandi ve Mandela ve İzzetbegoviç gibi.
Türkiye’deki siyasal kültür üzerinde de durmakta fayda var. Türkiye'de siyasal yarışma neden bu kadar sert geçmektedir? Sanıyorum bunun nedeni devletin devasa gücü ve bu gücü eline geçirenlerin toplumu dönüştürme konusunda büyük bir avantaja sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
Kemalizm'in en büyük amacı olan iktidar üzerinden toplumu dönüştürme ideali neredeyse bütün siyasal ideolojileri etkiledi. Ben toplumu tepeden dizayn etme anlayışlarının tamamına muhalifim. Devlet, sadece işi ehline vermekle yükümlü olmalı. Alınacak polisin veya kamu görevlisinin tercih sebebi etnik kökeni veya ideolojik anlayışı değil, işinin ehli olması-olmalıdır. Ben bunu İslami buluyorum. Seçimleri kazanan Ak Parti topluma dönük eşitlikçi bir bakış geliştirmelidir.
İktidar, toplumu Kemalizm’e benzer bir şekilde ve onun araçlarını kullanarak dönüştürmeye çalışmamalı, adaleti temel alan bir yönetim anlayışı üretmelidir.
İnsanların geleceğini kendi elleriyle kazandıkları gibi partiler de geleceklerini kendileri belirleyecektir. Aziz Kur'an bunu açıkça belirtiyor. Bu yüzden muhalefet eleştiriyi dışa doğru değil, içe doğru yapmalıdır.
Yusuf Yavuzyılmaz - Fikir Zemini